Beni Kaynuka ve Uhud Savaşları
133- Peygamber Efendimiz, Medine'nin "Aliye" denilen bölgesinde oturmakta olan
Beni Kaynuka Yahudileri ile sözleşme yapmıştı. Sonra bir müslümanı haksız yere
öldürerek verdikleri sözü bozdular. İslâmiyetin ilerlemesinden telâşa
düşmüşlerdi. Müslümanlar arasında gizlice bozgunculuk yapıyorlardı.
Peygamber Efendimiz onların reislerini çağırarak ona şöyle dedi: "Ey Kaynuka
Oğulları! Benim gerçek bir peygamber olduğumu biliyorsunuz. Bana iman ediniz ki,
Kureyş'in (Bedir'de) uğradığı felâkete uğramıyasınız." Onlar da şu cevabı
vermişlerdi: "Sen bizi Kureyş gibi savaş bilmez mi sanıyorsun? Biz savaşa
hazırız."
Bunun üzerine İslâm ordusu, hicretin ikinci yılında onların çok
sağlam olan kalelerini on beş gün kuşattı. Teslime mecbur oldular ve aldıkları
izin üzerine yedi yüz kişi oldukları halde Şam tarafına çıkıp gittiler.
Kendilerinden alınan ganimet mallarının beşte biri ilk olarak Devlet Hazinesine
yatırıldı. Geri kalanı da gaziler arasında bölüşüldü.
134- Uhud Savaşına
gelince: Bu savaş hicretin üçüncü yılında olmuştur. Şöyle ki: Mekke'de bulunan
gayrimüslimler toplanmışlar. Üç bin kişiden ibaret bir oldu ile Medine'ye yakın
Uhud dağının civarına kadar gelmiş ve yerleşmişler. Bedir savaşının acısını
çıkarmak istemişlerdi. Yanlarında on beş kadın da vardı.
Peygamber
Efendimiz bu sırada bir rüya görmüştü. Bu rüyasında bir sığırın boğazlandığını,
Zülfikar adındaki kılıcının ucu kırılıp bir gedik açıldığını ve arkasına sağlam
bir zırh giyip elini o zırhın yakasına soktuğunu gördü. Bu rüyayı tabir ederek:
"Boğazlanan sığır, ashabdan bazılarının şehid olacağına, kılıcımdaki gedik de
Ehl-i Beytimden birinin şehid olacağına, sağlam zırh da Medine'ye işarettir."
buyurdu. "Bunun için Medine'den çıkmayalım. Düşman saldırırsa, savunma yapalım,"
diye öğütledi.
Medine'nin her tarafı bina ve duvarlarla çevrilmiş bir
kale halinde bulunduğundan bu şekilde hareket pek uygun olacaktı. Fakat Bedir
savaşında bulunmamış gençler, bu defa düşmanla çarpışarak cihad şerefine
kavuşmak istediler. Yüce Allah'ın aslanı olan Hazret-i Hamza'nın da Medine'de
kapanıp kalmaya gönlü yatmıyordu. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Medine
dışına çıkmaya karar verdi ve üstüste iki zırh giydi. Kılıcını kuşandı.
135- Hazret-i Peygamberin tavsiyesine aykırı olarak fikir yürütenler pişman
olup: "Ya Resûlallah! Biz senin emrine bağlıyız, nasıl uygun görürseniz öyle
yapalım," dediler. Fakat Hazreti Peygamber:
"Silâhını kuşandıktan sonra
savaş yapmadan geri dönmek, bir peygambere yakışmaz," buyurdu ve bin kişiden
ibaret bir kuvvetle şehir dışına çıktı.
Münafıkların başı olan Ubeyy İbni
Selül'ün oğlu Abdullah: "Resûlüllah gençlerin sözüne uydu da şehir dışına
çıktı," diyerek başlarında bulunduğu üçyüz münafıkla geri döndü. İslâm
ordusundaki kuvvetin sayısı yedi yüze indi.
136- Nihayet iki ordu
karşılamıştı. Peygamber Efendimiz, ashabdan Cübeyr oğlu Abdullah'ı elli ok atıcı
ile bir derenin ağzında görevlendirdi. Onlara şu talimatı verdi: "Buradan
düşmanın saldırısı beklenir. Sakın benden emir almadıkça ayrılmayınız." Savaş
sonunda düşman fena bir şekilde bozularak kaçmaya yüz tutmuştu. Abdullah'ın
kumandası altındaki erler, düşmanın tamamen bozulmuş olduğunu sanarak arkalarına
düşmek ve ganimet malı almak istediler. Komutanlarının emrini dinlemeyerek
dağıldılar. Düşman bunu görünce, o dereden İslâm ordusunun sol yanına saldırdı.
İslâm ordusunda ansızın bir yenilgi baş gösterdi. Bu esnada Hazret-i Hamza ile
daha birçok sahabi şehid olmuştu.
Peygamber Efendimiz savaş meydanında
yalnız kalmıştı. Yanlarında birkaç kişi bulunuyordu Mübarek dudağı yarılmış, bir
dişi kırılmış, zırhının iki halkası kırılmış ve güllerden daha nazik olan
vücuduna saplanmıştı. Bir ara Peygamberimizin şehid düştüğüne dair bir haber
yayılmıştı. Bu esnada Hazret-i Ali, Peygamberimize saldıran düşman kuvvetlerini
geri püskürtüyordu. Sa'd ibni Ebi Vakkas da düşmana ok atıp duruyordu. Ummü
Ümare denilen "Nesibe" adındaki muhterem kadın da vücudu kanlar içinde kaldığı
halde savaşa devam ediyordu. Hazret-i Peygamberi düşmanlardan koruyordu.
137- Peygamber Efendimizin şehid edildiğine dair yayılan haberden dolayı,
müslümanlar büsbütün perişan olmuş, her biri kendi başının çaresine düşmüş,
merkezlerini kaybetmiş yıldızlar gibi hareketlerini şaşırarak dağılmışlardı.
Oysa ki, Peygamber Efendimiz savaş meydanında Yüce Allah'ın koruması ile ayak
diretiyordu. Bu durumu ilk önce ashabdan Kâ'b ibni Malik görmüştü. "İşte
Resûlullah! Hamd olsun sağ ve selâmette!" diye seslenmişti. Bunun üzerine
müslümanlar tekrar toplanmaya başladılar. Düşmanın saldırısını kırdılar.
Düşman daha fazla savaşmaya cesaret edemeyip geri döndü. Yirmi iki kadar ölü
vermişlerdi. Müslümanların şehidleri ise, yetmiş iki kadardı. Bu mübarek
şehidler, birer, ikişer ve üçer olarak gömüldü. Yüce Allah hepsinden razı
olsun.
138- Müslümanlar Uhud savaşında yenilgiye uğrayarak üzgün bir
şekilde Medine'ye dönmüşlerdi. Fakat bu savaş onlar için bir uyarı olmuştu.
Çünkü içlerinden bir kısmı, Hazret-i Peygamberin arzusuna aykırı olarak şehirden
dışarı çıkmak istemişti. Bir kısmıda korumakla görevlendirildikleri yeri bırakıp
ganimet peşine düşmüştü. Böylece savaşın sonunda, Hazret-i Peygambere uymamanın
ve verilen görevi yerine getirmemenin ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu
gösterdi. Gelecekte müslümanlar için bir ibret levhası ve bir uyanma dersi oldu.
Bir de savaş sonunda gerçek müslümanlar seçilmiş oldu, münafık olanlar
anlaşıldı. Dost düşman belirlendi.
Her Müslümanın Bilmesi Gereken Temel Dini Bilgiler . Ömer Nasuhi Bilmen Namaz,Oruc,Zekat,Hac,Kurban Ve Avlanma...- Information must be known by every Muslim religion. Prayer, fasting, Zakat, Hajj, Sacrifice and hunting ... - Информация должна быть известна каждому мусульманской религии. Молитва, пост, закят, хадж, жертвы и охота ...- Maklumat mesti diketahui oleh setiap agama Islam. Solat, puasa, Zakat, Haji, Korban dan memburu ...
Fayda
Bu siteyi oluşturma amacım bir kelime dahi olsa sizlere yardımcı olmak umarım okuyanlara faydalı olur.
22.08.2012
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder