EK : Peygamberimizde Görülen
Olgunluk ve Güzellikler
178-
Bilindiği gibi, insanlara ait olgunluk halleri başlıca iki kısımdır. Bir kısmı
(insanın iradesine bağlı olmayı insanın doğuştan sahib olduğu kemallerdir!
Asalet, güzel biçim, akıl ve zekâ üstünlükleri gibi... Diğer kısmı da,
insanların tamamen istekleri ve çalışıp kazanmaları ile elde edilen kemallerdir.
İlim ve irfan sahibi olmak, doğruluk, emanet, tevazu, zühd ve takva gibi güzel
huylar edinmek bu kısımdandır.
Bu iki kısım kemallerden yalnız biri veya
birkaçı bir insanda bulunursa, ona büyük bir şeref verir, onun için bir öğünme
sebebi olur. Ya bu kemallerin hepsi bir insanda toplanırsa, artık onun ne kadar
büyük bir şerefe ve yüksek bir mertebeye ulaşmış olduğunu düşünmelidir. İşte
Hazret-i Peygamber Efendimizde bu iki kısım kemallerin tümü ve güzelliklerin
hepsi pek yüksek bir şekilde toplanmıştır. Bunlardan başka Peygamberlik şerefine
de kavuşmuştur. O'nun çok yüksek güzel huylarından bazılarını kısaca
anlatacağız:
Hazret-i Peygamber'in
Asaleti
179- Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz Kureyş
kabilesinden ve Haşim ailesinden gelmiştir. Kureyşîler ise, Hazret-i İsmail'in
soyundan bulundukları için pek büyük bir asalet ve şeref sahibidirler. Bununla
beraber, öteden beri en kutsal bir mabed olan Kabe'nin hizmet ve idare işlerini
yürütüyorlardı. Daima başkanlık görevinde bulunmuşlardır. İşte Peygamber
Efendimiz böyle şerefli bir kavme ve seçkin bir aileye bağlı idi. Bu bağlılık
da, O'nun başarısına yardım etmiştir.
Hazret-i
Peygamber'in Şekil Güzelliği
180- Hazret-i Peygamber bütün
yaratılışların en güzeli idi. Azalaranın hepsi birbirine uygundu. Kıyafetinde
aşırılık yoktu, yakışıklı idi. Mübarek vücudu güçlü ve kuvvetli idi. Ne zayıf,
ne de semizdi; orta halde idi, etleri sıkıca idi. Nurlu cildi ipekten yumuşaktı.
Lâtif cisminin kokusu çok hoş idi. Okşadığı şeylerden günlerce güzel kokular
alınırdı. Pak vücudu beyazdı, nurlu idi. Bu beyazlık içinde hoş bir pembelik
parıldardı. Pek sevimli olan mübarek boyu, ne kısa ve ne de uzundu. Bununla
beraber yanında bulunanlardan daima uzun görünürdü. Göğsü berrak ve mübarek
omuzlarının arası genişti. Nurlu omuzlarının arasında güvercin yumurtası gibi
bir kırmızı ben vardı ki, bu "Nübüvvet Mühürü" idi.
Parmakları uzunca,
bilekleri kalınca idi. Mübarek başı uyumlu ve çok güzel bir ölçüde büyükçe idi.
Ön dişleri seyrekçe idi. Söz söyledikçe inci danelerinden daha berrak olan
dişlerinin parıltısı görülürdü. Parlak alnı genişti. Hilâl kaşları uzunca idi.
Kaşlarının arası açıkça idi. İki kaşının arasında öfkelendiği zaman, kabarıp
beliren bir damar vardı. Letafet nişanı olan kirpikleri, uzun ve siyahdı.
Mübarek sakalı sıkça idi, bir tutam boyunda bulunurdu. Ahirete göçmeleri
sırasında mübarek başının ve sakalının beyaz kıllarının sayısı henüz yirmi
kadardı. Sünbüllerden daha zarif ve daha hoş kokulu bulunan saçları ne pek
kıvırcık, ne de pek düzdü ve boyca kulak yumuşaklarını geçmezdi.
Hazret-i
Enes (radıyallahu anh) demiştir ki:
- "Ben Allah'ın Resulünden
daha güzel bir kimse görmedim. Mübarek yüzünde sanki güneşin nurları parlardı. O
güzel yüzünde parlayan letafet nurları, gülümsedikçe lâtif dişlerinden saçılan
berraklık parıltıları, karşısında bulunan duvarlara yansırdı."
Evet... Peygamber Efendimizin bütün azaları, bütün duyuları ve kuvvetleri pek
mükemmeldi. Başkalarının göremeyecekleri ve duyamayacakları kadar uzak yerlerde
bulunan şeyleri görür, sesleri de işitirdi. Pek vakarlı olan yürüyüşü, yokuştan
aşağı iner gibi hızlıca idi. Onda her yönden bir mükemmellik ve üstünlük
görünürdü. O'nu ilk gören kimse, muhabbet içinde kalırdı. O'nunla görüşüp
konuşmak şerefine kavuşan kimse, O'na karşı derin bir sevgi duyardı. Onun
yüksek hallerini görüp anlatanlar, O'nun bir dengini ne daha önce, ne de sonra
görmediklerini itiraf ederlerdi. Sonuç olarak: O, bir letafet ve mükemmeliyet
mucizesi idi. Sallallahu aleyhi ve Sellem.
Hazret-i
Peygamber'in Pek Yüksek Akıl ve Zekâsı
181- Peygamber Efendimizin
mübarek akıl ve zekâsı, her türlü düşüncenin üstündedir. O'nun pek yüksek aklı
ve zekâsı yanında, en büyük dahilerin ve en parlak fikir adamlarının akıl ve
dehaları pek sönük kalırdı. Bu gerçeğe, O'nun büyük hayatı pek güzel şahiddir.
Arab Yarımadasının peygamberlik döneminden önceki durumu ile, peygamberlik
döneminden sonraki durumunu düşünmek yeterlidir. Yüce Allah'ın o büyük ve son
peygamberi kadar insanların ruhî hallerini anlamış, insanları güzel bir
siyasetle idare etmiş, İnsanları doğru yola getirip hallerini düzeltmeyi
başarmış, bu konularda gereken esasları hazırlamış bir akıl ve hikmet sahibi
gösterilemez.
Hazret-i
Peygamber'in Fesahat ve Belâgatı
182-
Hazret-i Peygamber Efendimiz yaratılışça pek fasih (açık ifadeli) idi. Yüksek
maksatlarını açıkça ve parlak bir şekilde söylerdi. Huzurlarına gelen elçilerin
konuşmalarına pek açık bir şekilde karşılık verirdi. O'nun mübarek sözleri
arasında birçok manaları toplayan öyle yüksek parçalar vardır ki, onlara
"Cevami'ül-Kelim" denir. Yine O'nun mübarek sözleri arasında öyle güzel ve
hikmet dolu parçalar vardır ki, bunlara "Bedayi'ül-Hikem" denilir. Biz bunların
bir kısmını ahlâk bölümünde yazmış bulunuyoruz. Şu anlamdaki hadîs-i şerîfler,
bu ahlâk ve hikmet esaslarından bazısıdır:
"Hikmetin başı Allah
korkusudur."
"İnsanlar altın ve gümüş madenleri gibidir."
"İnsanlar, tarak dişleri gibi, hukuk bakımından eşittirler."
"Kendi
değerini bilen kişi helak olmaz."
"Kendisi için istediğini senin için de
istemeyen kimsenin dostluğunda hayır yoktur."
"Kendisi için sevdiğini,
kardeşi için de sevmedikçe, kişinin imânı kâmil olmaz."
"Yalan yere yemin
etmek yurdları harabeye çevirir."
"Emaneti, sana güvenen kimseye teslim
et; sana hıyanet edene sen hıyanet etme."
"Eski dostluğu devam ettirmek,
imandandır."
"Alış-verişinde en çok ziyan eden o kimsedir ki, başkasının
dünyası uğrunda, kendi âhiretini yitirir."
"Kardeşinin uğradığı
musibetten dolayı sen sevinç gösterme; yoksa Yüce Allah onu kurtarır da seni
musibete düşürür."
"Cezası en çabuk verilen şey, zulümdür."
"İnsanlara kendini sevdirmek aklın yarısıdır."
"Kanaat tükenmez bir
hazinedir."
"Pişmanlık bir tevbedir..."
Hazret-i Peygamber'in Mübarek Ahlâkı
183-Hazret-i
Peygamberin ahlâkı, tamamen Kur'ân-ı Kerîm'e uygundu. Kur'ân-ı Kerîm'in
gösterdiği güzel huyların hepsini kendisinde toplamıştı. O'nun kadar güzel
ahlâka sahib bir kimse görülmemiştir.
Onun içindir ki, hakkında Kur'ân
âyeti ile:
"Şüphe yok ki sen, pek büyük ahlâk üzere yaratılmış
bulunuyorsun," buyurulmuştur.
Bir hadîs-i şerîfde de
buyurmuştur:
"Ben, ahlâk güzelliklerini tamamlamak için
gönderildim."
Gerçekten Peygamber Efendimiz, ahlâkın en güzel ve
en iyi hallerini kendinde toplamış, bunları ümmetine de öğütlemiş ve kendisine
uyanları melekler derecesine yükseltmiştir.
Hazret-i
Peygamber'in Pek Yüksek İlim ve İrfanı
184- Hazret-i Peygamber,
Yüce Allah'ın vahy ve ilhamı ile pek büyük gerçeklere ve ilme ulaşmıştı. Hiç
kimse ilim ve irfan bakımından O'nun derecesine yetişmemiştir, yetişemez de...
Semavî kitablardaki şeriatların hükümlerine, geçmiş ümmetlerin tarihine, her
kavmin siyaset ve idare hallerine, harb fenlerine ve daha birçok yüksek ilimlere
sahib bulunuyordu. Meydana getirdiği dinî müessesenin büyüklüğü buna şahiddir.
Kendisi hiç bir medrese ve hoca görmemiş, okuyup yazma öğrenmemiş (bir ümmî)
idi. Böyle olduğunu bütün kavmi ve kabilesi biliyordu. İşte O'nun bu üstün hali
bir mucize idi. Artık O'nun, Allah'ın vahyine kavuştuğundan ve büyük bir
peygamber olduğundan nasıl şübhe edilebilir?
Hazret-i
Peygamber'in Üstün Nezafeti
185- Peygamber Efendimiz nezafete ve
temizliğe çok önem verirdi. O'nun beden bakımından temizliği çok üstün olduğu
gibi, hal ve gidişat bakımından da nezafetleri her türlü düşüncenin üstündeydi.
Öyle ki, bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: "Nezafete
fazlasıyla önem veriniz. Allah İslâm dinini nezafet üzerine bina etmiştir.
Cennete ancak nezafeti olanlar girecektir."
Mübarek vücudlarının
çok güzel bir rayihası vardı. Bu hoş rayiha, yaratılışında vardı. Bununla
beraber hoş koku da kullanırdı.
Hazret-i Peygamber'in
Çok Büyük Cömertliği
186- Peygamber Efendimiz, son derece cömert
ve mükrim idi. Hiç bir dilenciye "Yok" diyerek cevab vermezdi. Eğer yanlarında
verilecek bir şey bulunmazsa, ya ashabından ödünç alarak verir yahut yarın gel,
gibi bir şey söylerdi.
Huneyn savaşında ganimet mallarından bir vadide
toplanmış olan develer için, Safvan İbni Umeyye: "Ne iyi develer!" demekle,
Peygamber Efendimiz: "Öyle ise, onlar senin olsun," deyip bu
yüz deveyi Safvan'a bağışlamıştı. Safvan bu ikramı görünce: "Bu kadar cömertlik
ancak peygamberlerde bulunur," diyerek hemen müslüman olmuştur. Oysa ki,
müslüman olmak için evvelce dört ay süre almış bulunuyordu.
Hazret-i Peygamber'in Eşsiz Cesareti
187- Peygamber
Efendimiz, son derece yüksek bir cesarete, kuvvet ve kahramanlığa sahib idi.
Birçok savaşlarda nice zırh giymiş kahramanlar kaçmaya mecbur kaldıklarını
gördükleri halde o sebat etmiştir. Uhud ve Huneyn savaşlarında gösterdiği
metinlik ve cesaret, her türlü düşüncenin üstündedir.
Bir gece Medine
dışından korkunç bir gürültü işitilmişti. Düşman tarafından bir baskın olduğu
sanılmıştı. Herkesten önce Hazret-i Peygamber kılıcını kuşanarak gürültü
tarafına koşmuş ve başkaları daha yeni hazırlanırken kendisi geri dönerek:
"Korkacak bir şey yok!" diye halkı sükûnete kavuşturmuştu. Hazret-i Ali der ki:
"Savaşlarda Hazret-i Peygamber kadar düşmana yaklaşan bir kimse bulunmazdı.
Birçok kez, savaş kızışıp başımız dara düşünce, Hazret-i Peygambere
sığınırdık."
Hazret-i Peygamber'in Yumuşak Huyu,
Bağışlaması ve Keremi
188- Peygamber Efendimiz son derece yumuşak
huylu, bağışlayıcı ve mükrim idi. Öfkelenecek yerlerde sükûnetini korur, mübarek
hayatına kasdedenleri bile bağışlardı. Uhud savaşında mübarek bir dişi şehid
edilmiş, lâtif çehresi kanlar içinde kalmış olduğu halde, yine düşmanlarına
bedduada bulunmamış:
"Ya Rabbi! Kavmime hidayet et; çünkü onlar
bilmiyorlar," diye yalvarmıştı.
— Niçin bunların aleyhine dua
etmiyorsun? diyenlere de:
"Ben lânetleyici olarak gönderilmedim;
insanları hak yoluna ve Allah'ın rahmetine çağırmak için gönderildim,"
diye cevab vermişti.
Mekke-i Mükerreme'yi fethettikleri gün, Kureyş
hakkında uygulanan lütuf ve ikram, Hazret-i Peygamber'in ne derece büyük bir
ihsan sahibi olduğuna şahiddir.
Hazret-i Peygamber'in
Yüksek Hayası
189- Peygamber Efendimiz, gerek yaratılış ve gerek
dinî haya bakımından da bütün insanların üstünde idi. Kendisinde bulunan hayanın
kemalinden dolayı hiç kimsenin sözünü kesmez, yüzüne uzun boylu bakmazdı.
Utanılacak veya çirkin görülecek şeyleri açıkça söylemeyip kapalı bir şekilde
anlatırdı. Hoşuna gitmeyen bir sözün bir kimseden çıktığını işitince: "Falan
kimse, neden böyle yaptı?" demezdi; "Bazı kimseler neden böyle yapıyormuş?"
demekle yetinirdi.
Ashabdan biri, pek ziyade utangaç olduğundan bazı
arkadaşları ayıplamak istemişlerdi. Hazret-i Peygamber bunu duyunca:
"Onu kendi haline bırakın; çünkü haya (utanma) imandandır,"
buyurmuş.
Diğer hir hadîs-i şerîfde de: "Haya (utanma) insan için
bir süsdür" buyurulmuştur.
Hazret-i
Peygamber'in Emsalsiz Vefası
190- Peygamber Efendimiz son derece
vefekâr idi. Ashabını, akrabasını, ehl-i beytine bağlı olanları unutmaz, daima
onları arar ve sorar, gönüllerini hoş tutardı. Bir defa Habeş Hükümdarı Necaşî
tarafından Hazret-i Peygamber'in huzuruna elçiler gelmişti. Bunlara doğrudan
doğruya kendisi hizmet etti. Ashabdan bazıları: "Ya Resûlallah! Biz hizmete
yetişiriz." dediler. Şu cevabı verdi:
"Bunlar, Habeşiştana hicret
etmiş olan ashabına yer göstermişler ve ikram etmişlerdi. Şimdi ben de bunlara
hizmet etmek isterim."
Bazan saadetli evlerine hediye gelince:
"Bunu falan hanımın evine götürün; çünkü o, Hatice'nin dostu idi, onu
severdi," diye emreder, rahmetli zevcesinin hakkını gözetirdi.
Bir defa saadetli evlerine gelen bir hanımın hatırını tam bir iltifatla sormuş
sonra buyurmuştu ki: "Bu hanım Hatice zamanında evimize gelir giderdi.
Eski bağlara riayet etmek imandandır."
Hazret-i Peygamber'in Şefkat ve Merhameti
191-
Peygamber Efendimiz, ümmeti hakkında son derece şefkatli ve merhametli idi.
Ümmeti hakkında daima kolaylık tarafını seçerdi. Namazda iken bir çocuğun
ağladığını işitse, ona acıyarak namazını hafifçe kılar, çocuğun sesini durdurmak
isterdi. Hele hakdan kaçınanların hallerine pek acı duyar iyi hale kavuşmalarına
dua ederdi. O büyük peygamberin, O kutsal varlığın merhameti yalnız insanlara
değil, hayvanlara, ağaçlara, ekinlere de şamil idi.
Mu'te savaşında
bulunacak olan İslâm ordusuna hitaben şu anlamda öğütler vermişti: "Yüce
Allah'ın adına sığınarak onun ve sizin düşmanlarınızla savaşınız. Fakat
gideceğiniz yerlerde dünyadan çekilmiş rahibler göreceksiniz. Onlara asla
dokunmayınız. Kadınlar ile çocuklara şefkatle muamele ediniz, hurma ağaçlarını
kesmeyiniz, evlerini yıkmayınız."
Hicretin onuncu yılı idi,
muhterem oğlu Hazret-i İbrahim, henüz on altı aylık bir masum olduğu halde vefat
etmiş, kızı Fatımetü'z-Zehra'dan başka evlâdı kalmamıştı. Bir gül goncası gibi
açılmadan solan o masumun haline acıyarak ağlamış, mübarek gözlerinden şebnem
gibi yaşlar dökülmüştü. Orada bulunan İbni Avf: "Ya Resûlallah! Sen de mi
ağlıyorsun?" demekle Hazret-i Peygamber Efendimiz: "Gözümüz ağlar,
kalbimiz mahzun olur. Fakat bizden Allah rızasına aykırı bir söz
çıkmaz," diyerek ruhundaki yüksek duyguyu göstermiştir.
Sonuç: O
Yüce Peyamber'in kutsal vücudu, bütün kâinat için bir İlâhî rahmet timsalidir.
Bunun içindir ki. hakkında:
"Biz seni âlemlere bir rahmet olarak
gönderdik," âyet-i kerîmesi nazil olmuştur.
Hazret-i Peygamber'in Güzel Geçinmesi
192- Peygamber
Efendimiz, insanlarla geçinme hususunda da insanların en iyisi idi. Herkesle
güzel görüşür, daima güler-yüzlü bulunurdu. Sohbet esnasında kimsenin sözünü
kesmezdi. Ancak yersiz bir söz olması hali müstesna. Her kavmin büyüklerine
daime ikram eder, onları kendi kabilelerinin reisliğine tayin buyururdu. Yapılan
davetlere icabet eder, verilen hediyeleri kabul buyurur, karşılığında da
hediyeler verirdi. Dine aykırı olmayan işlerde insanlara aykırı davranışta
bulunmazdı. Hoşuna gitmeyen bir şey görünce, görmemezlikten gelirdi. Ancak
günahı gerektiren şeylerde böyle davranmaz, işi düzeltirdi. Hele ashabı hakkında
pek okşayıcı idi. Kendilerine rasgelince selâm verir, ellerini tutar ve müsafaha
ederdi. İçlerinde görünmeyenleri araştırır, hasta olanları ziyarete gider ve
gönüllerini hoşlandırırdı. Hatta ashabı ile bazen latifeler de yapardı. Bununla
beraber şakalarında da birer gerçek parlardı. Hazret-i Enes diyor ki: "Ben
Hazret-i Peygamber'e on sene hizmet ettim. Hiç bir gün bana darılarak Öf demedi.
Yaptığım hiç bir şey için neden yaptın, yapmadığım bir şey için de neden
yapmadın, diye buyurmadı."
Hazret-i Peygamber'in
Yüksek Tevazuu
193- Peygamber Efendimiz, yaratıkların en
şereflisidir. O kadar yüksek mertebesiyle beraber pek ziyade mütevazi idi.
Fakirleri ve zayıfları daima okşar, misafirlerin altlarına kendi mübarek
elbiselerini döşeyecek kadar ikramda bulunurdu. Bir meclise girince, nerede boş
yer bulursa orada oturmak ister, bulunduğu meclislerde elbisesini toplu tutup
etrafa yaymazdı. Bununla beraber bulunduğu meclislerde herkesden çok vakarını
korurdu. Söze gerek görmedikçe susardı. Gülmek gerekince, tebessümle yetinirdi.
Huzurlarında bulunanlar da son derece edebe riayet eder, başlarını aşağıya
eğerlerdi. Konuşurken seslerini yükseltmezlerdi. Gülmeleri de tebessümü aşmazdı.
Peygamber Efendimiz acizlere, yoksullara o kadar iltifat ve tevazu gösterdiği
halde, kendileri ile görüşmelerde bulunduğu hükümdarlara karşı asla tezellül
(küçülme) göstermez. Risalet makamının ulviyetini korumadan hiç bir zaman geri
durmazdı. Kayserlere, Kisralara gönderdiği mektublarında daima mübarek ismini
önce belirtir, "Allah'ın kulu ve Peygamber'i Muhammed tarafından Rum
büyüğü Hirakl'e" şeklinde yazdırırdı. Kendilerini hiç çekinmeden İslâm
dinine davet ederdi. Kabul etmedikleri takdirde, azaba uğrayacaklarını,
saltanatlarının ellerinden çıkacağını kendilerine açıkça duyururdu.
Hazret-i Peygamber'in Pek Nezih Zühd ve Takvası
194-
Peygamber Efendimiz, daima ibadetle meşgul olur, Allah'ın rızası için ümmetinin
hidayet ve mutluluğuna çalışırdı. Hatta geceleri o kadar namaz kılardı ki, çokça
ayakta durmaktan mübarek ayakları şişerdi. "Ya Resûlallah! Neden kendine bu
kazar eziyet veriyorsun? Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamış
değil mi?" diyenlere:
"Ben Rabbımın çok şükreden kulu olmayayım
mı?" diye cevab verirdi. Peygamber Efendimiz, dünyada bulundukça bu
yoldan asla ayrılmadı. Hayatları boyunca, Arab yarımadası fethedildi, Medine'ye
her taraftan ganimet malları gelmeye başladı. Hükümdarlar tarafından kıymetli
hediyeler gönderildi. Dünya olanca varlığı ile ona yüz gösterdi, fakat O Yüce
Peygamber, bunların hiç birine önem vermedi. Bütün bunları, fakirlere, gazilere,
müslümanların yükselmelerine harcardı. Bir gün kendisine bir kese altın
gelmişti. Onu ashabına dağıtmıştı. Saadet evlerinde yalnız altı altın kalmıştı.
Gece uyumadı, kalkıp bunları da dağıttı. "Şimdi rahat ettim"
buyurdu. Hazret-i Aişe validemiz diyor ki: "Resûlullah dünyadan göç edişlerine
kadar arka arkaya üç gün doyacak şekilde yemek yememişti. Halbuki isteseydi,
Yüce Allah ona hatır ve hayale gelmedik nimetler verirdi. Bazan bir ay kadar,
biz peygamber zevcelerinin evlerimizde yemek pişirmek için ocak yanmazdı. Yiyip
içtiğimiz, yalnız hurma ile sudan ibaret olurdu. Bazan peygamberin haline acır,
ağlardım. Bir gün: "Canım sana feda olsun, dünya dirliğinden yeterince kabul
buyursan olmaz mı" Buyurdular: "Ben nerede, dünya nerede! Kardeşlerim
olan büyük peygamberler, bundan daha çetin hallere sabrettiler, öylece gidip
Allah'a kavuştular. Yüce Allah da onlara büyük sevablar, makamlar verdi. Şimdi
ben geniş bir geçime kavuşursam, Yüce Allah'dan utanırım. Benim derecemin
onlarınkinden aşağı kalmasından sıkılırım, benim en özlediğim, o kardeşlerime
kavuşmaktır."
Mukaddes ve şanı büyük peygamberimiz bu mübarek
sözlerinden sonra dünyada ancak bir ay daha yaşamışlardı. Ahirete göç ettikleri
zaman ailesine ne bir altın, ne bir deve veya bir koyun bırakmıştı. Geri
bıraktığı şey, yalnız silâhları ile bindikleri katırdan ve gelirini bağışladığı
ufak bir araziden ibaretti. İşte Hazret-i Peygamber Efendimiz bu kadar yüksek
kalbe sahipti. Hak yolunda bu kadar samimi, bu kadar fedakârdı. O'nun yüksek
maksadı, yalnız Allah'ına kulluk etmek, İslâm dinini yaymak, insanlan cehaletten
kurtarmak, yeryüzünü insanlık ve medeniyet nurları içinde bırakmak idi.
Hazret-i Peygamber'in Emsalsiz Başarıları
195-
Hazret-i Peygamber Efendimiz, sahip olduğu yüksek vasıf ve tecelliler sayesinde
yayılmasına muvaffak olduğu yüksek ve İlâhî din doğrultusunda hedef edindiği pek
mukaddes gayeye erdi. Dünya tarihinde hiç kimseye nasib olmayan pek büyük
başarılara kavuştu.
Evet... O yüce Peygamber, Hak Teâlâ'nın kitabını,
beşeriyete maddî ve manevî mutluluk yollarını gösteren Kur'ân-ı Kerîm'i, o ebedî
mucizeyi bütün insanlara tebliğ etti. Bütün hükümleri akla, hikmete, ihtiyaca
uygun ve her asrın ihtiyacına fazlasıyle yetecek şeriatı, İslâmiyeti yaymağa
muvaffak oldu. Kendisine uyan insanları gerçek hürriyete kavuşturdu. İnsanlar
arasında bir eşitlik kurdu. İnsanlık bakımından, hukuk bakımından, Yüce Allah'a
kulluk bakımından insanlar arasında fark olmadığını ilân ederek zorbaların
burunlarını kırdı. Hazret-i Peygamberin manevî huzurunda yerlere kapanarak
kullukta bulunmak şerefinden bütün insanların aynı şekilde faydalanmaları
gerektiğini bildirdi. Gerçek münevverliğin tam bir tevazu ile hakka boyun eğmek
ve ibadetten, fazilet ve nezahet dairesinde yaşamaktan, diğer insanlara karşı
üstünlük iddiasında bulunmaksızın kulluk görevini herkesle beraber aynı şekilde
yerine getirmeğe çalışmaktan ibaret olduğunu ilân etti. Ölümlü, maddî bilgilere
ve servetlere güvenerek ona buna karşı cahilâane bir gurura uyanların, Yüce
Allah'ın fakir ve zayıf kulları ile beraber bulunarak kulluk görevini aynı
şekilde yerine getirmekten kaçınanların münevver değil, mana bakımından
karanlıklar içinde kalmış zavallı kimseler olduğunu açıkladı. Ruhlarında
kabiliyet olan bahtiyar kimseler, onun bu yüksek beyanatını takdir ettiler, onun
mutluluk hayatına can attılar, mutluluğa erdiler.
196- Hazret-i
Peygamber, daha ahiret âlemine göçmeden müslümanların sayısı bir milyonu geçmiş
ve kendisi yüz yirmi bin müslüman ile "Hacc-ı Ekber" eylemişti. Bugünkü gün,
yeryüzündeki müslümanların sayısı bir milyara yakın bulunmaktadır. Bu miktarın
günden güne çoğalacağı da pek umulmaktadır.
Sonuç olarak, O kutsal
peygamberin mübarek ismi, bin dört yüz seneden beridir ki, daima milyonlarca
dilleri süsleyip durmaktadır. Yaymış olduğu kutsal İslâm dini de yüzlerce milyon
insanın nezih ruhlarına hâkim bulunmaktadır. Artık çocukluk zamanları,
meleklerin üstünde bir saflık ve nezahetle geçmiş, kırk yaşlarından itibaren
peygamberlik ve risalete ulaşmakla cihanı karanlıktan aydınlığa çıkarmış, altmış
üç senelik mübarek hayatları bütün şeref ve kutsallık parıltıları ile çevrilmiş
olan O büyük ve O en son şerefli peygambere ümmet olduğumuzdan dolayı ne kadar
sevinsek, ne kadar ögünsek, Yüce Allah'a ne kadar şükretsek yine de
azdır.
Ya İlâhî! Sen bizi, O kutsal peygamberin korumasından uzak
düşürme. Sen O mübarek peygamberine ve diğer aziz peygamberlerine ve hepsinin
muhterem soyuna ve ashabına nihayetsiz salât ve selâm buyur, âmin...
Ey
Âlemlerin Rabbi! Hamd sana mahsustur
Her Müslümanın Bilmesi Gereken Temel Dini Bilgiler . Ömer Nasuhi Bilmen Namaz,Oruc,Zekat,Hac,Kurban Ve Avlanma...- Information must be known by every Muslim religion. Prayer, fasting, Zakat, Hajj, Sacrifice and hunting ... - Информация должна быть известна каждому мусульманской религии. Молитва, пост, закят, хадж, жертвы и охота ...- Maklumat mesti diketahui oleh setiap agama Islam. Solat, puasa, Zakat, Haji, Korban dan memburu ...
Fayda
Bu siteyi oluşturma amacım bir kelime dahi olsa sizlere yardımcı olmak umarım okuyanlara faydalı olur.
22.08.2012
Peygamberimizde Görülen Olgunluk ve Güzellikler
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder